

Bendeki susmayan parçamı kabul ettim. Hayatta kalmam için bana öğretilenlerle artık büyüdüm. Kendi kontrolümü elime almaya niyet ettim.
Zihnimiz bizim bir parçamız. Ama parçamız olmasına rağmen, sanki zaman zaman bizden bağımsız hareket edebiliyor. Susmak bilmeden, bir an boşluk bulduğunda, bir de bakıyorsun ki uçmuş gitmiş. Nerelere gitmiş, neler olmuş, neler görmüş, anlat deseniz anlatamayız bile.
ZİHİN nerede, kontrolü kimde, anlaşılmayan bir şekilde öylesine dolaşıp durur; geçmişte, gelecekte, sonra yine geçmişte derken gerçeklikten uzaklaşır ve de uygularımız aktifleşir. Sanki o anda, o olayı yaşıyormuşçasına kontrolü kaybederiz; o duygunun götürdüğü yerde alıveririz soluğu. Hem de öyle apar topar hızla gerçekleşir ki tüm bunlar. Her şey bir anda oluverir. Ve birden AN elimizden gidiverir.
Bizi AN’dan ayırır zihnimiz. O zihin alır götürür bizi.
Birden bire kendimize geldiğimizde ‘ayyy dalmışım” bile deriz.
Peki biz zihnimizi kullanabilecek miyiz?
Aslında zihnimizi AN’ı yaşamak için kullanmaya başladığımızda, enerjimiz bize akmaya başlar. O zaman AN bizim için işler, bizim için çalışır.
Zihnimiz ne kadar kontrolsüz olursa, yaşam enerjimiz de bir o kadar düşük olur. Hiçbir şeye yetişemez, sürekli unutur, sürekli karmaşa içinde hisseder, korku üretir, kaygı halimiz artar, endişe duyarız…ve de belli bir süre sonra bedenimiz hastalanabilir bile.
Geçtiğimiz pandemi dönemi de tam böyle bir dönemdi. Zihnimiz sürekli belirsizlik ile bizi test edip durdu. Gelecek kaygılarımız arttı, hayatta kalma içgüdümüz korkularımızı coşturdu. Kendimiz hayatta kalmayı başarsak bile, belki de sevdiklerimizi bir daha görememe düşüncesi girince işin içine, korkularımız daha da katlandı. Bu da yetmezmiş gibi evlerimizde kapalı kaldık. Yalnızlıkla baş etmek durumunda kaldık.
Ve zihnimiz susmadı. Sürekli üretti.
Aslında zihnin tek amacı bizi hayatta tutmak. Yani yaşatmak.
Peki bizim amacımız ne? belki de bunu anlamamız gerekiyor bu günlerde.
Öncelikle şu an yaşadığımızın bilincine varmalıyız.
Bundan önce de yaşıyorduk. Evlere kapanmadan önce de, kısıtlamalar gelmeden önce de yaşıyorduk.
Sanki her an her şey olabilir, yaşam sonlanabilir ve de bizim her şeyimiz yarım kalabilir. Zihin sürekli bize baskı yapıyor; tamamlanmak üzere çalışıp duruyor. Belirsizlikler de artınca işin içinden çıkamıyor.
Çıkmanın bir yolu var mı? Zihin susar mı?
Zihin susmaz. Ve de onun çalışmasına da ihtiyacımız var.
Yapmamız gereken ne peki?
Onu çalıştıranın biz olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Zihnimiz bizden ayrı bir parça değil ki. O da bizim bir parçamız. Ve onun kontrolü bizde. Aynı vücudumuzdaki diğer parçalarımız gibi.
Biz iyi hissetmek için kötü hissetmemeye çalışıyoruz. Negatif duygularımızı yok saymaya çalışıyoruz. Zihnimiz de her olumsuzluğu tehdit olarak algılayıp, savunmaya geçiyor.
Evrende olması gereken oluyor.
Yani biz yine kendimize dönüyoruz. Çünkü bütüne geçebilmenin yolu “kendinden” başlıyor.
Bu süreç hepimize kendimizi işaret ediyor.
Kabule geçelim. Başlangıç noktası sensin. Kabul et.
Fark et ki sen biriciksin; her şeyinle, varlığınla teksin. Bir bütünün de parçasısın. Teksin ama yalnız değilsin.
Net ol, bu hayatta yaşamak sana ait. Varlığına inan. Kendine inan. Geçmişte değil, gelecekte değil, sen AN’dasın.
Unutma, şu AN’da olmazsan, o zaman gelecekte hiç olmayacaksın.
Zihninle değil, kalbinle yaşa. Kalbin yeter. Kalbimle yaşamaya niyet ettim.
Sevgi ve saygıyla,