

Evrendeki tüm sevgi akışını kabul ettim. Sevginin içime akmasına niyet ettim.
Sevgi nedir?
Tanımı herkeste farklı. Kimine göre güven, kimine göre huzur, kimine göre şefkat, hatta kimine göre de emek..
Tanımlar o kadar fazla ki, biz sevgiyi yaşarken, o anda yaşadığımızın sevgi olduğunu anlamıyoruz çoğu zaman.
Yaşadığımız o anı anlamayınca da, ne yapalım, biz de yaşadıktan sonra anlamlandırmaya çalışıyoruz.
Ve dee kendimize göre anlamlandırdığımız sevgi her ne ise, aynısını sevdiğimiz insandan bekliyoruz, ya bir de gelmezse…
İşte sorun 😩😦
Çünkü sevdiğimiz insanın sevgi tanımı bizimki ile eşleşmiyorsa, bizi sevmediğini düşünmeye başlayıveriyoruz.
Sadece bununla da kalmıyoruz.
Üzerine bir de ZİHİN devreye giriyor…
Kendimizce durumu anlamlandırmaya başlıyoruz…
–zaten bana böyle demişti.
– üstelik böyle de yapmıştı… nasıl da anlamadım???
Tamam tamam anladım işte….
derken
gerçek sevgiden, gerçekte var olan sevgiden de uzaklaşıyoruz. ……🚫⛔💖💖🚫💖
Uzaklaştıkça da yargılamaya başlıyoruz.
O zaman da sevgi artık bizim için ulaşılmaz oluyor.
Aslında sevgi, genelde, sevmek sevilmek üzere yaşanır. Tıpkı alış veriş gibi.
Bir çeşit denge…yaşam dengesi.
Yaşamak için bu dengeler gerekli…
nefes gibi…
Yaşam için olmazsa olmazlarımızdan…en büyük ihtiyaçlarımızdan..
Madem öyle, hep alsaydık keşke, neden veriyoruz ki demesi geliyor insanın içinden….Ama tabi onu bile hem alırız, hem veririz..
Özetle, yaşamla bağımız “alıp vermek “üzerine kurulmuştur. Sevgi de bir alıp verme durumudur. Evet ama, onu ne kadar oldurmaya çalışırsak çalışalım, olduramayız.
– Olduramazsak, nasıl olacak?
– Dert etme, kendiliğinden olacak..sevgi her yerde her şeyde her zaman var..
Evet var ama, herkesi de illa ki seveceğimiz anlamına gelmiyor. Böyle bir sistem yok.
Üstelik herkesi eşit de sevemeyiz. Böyle bir şart da yok.
Asıl olan, biz herkesi hayatımızdaki rollerine göre farklı farklı severiz.
Aslında düşünürsek, genelde annemiz ile babamızın sevgisini birbirinden ayıramayız, çocuklarımızınkini de, tabii ki ayıramayız.
Severiz hepsini, ama hepsini farklı farklı severiz.
Biz de hep çoook sevilmek ve çoook sevmek isteyince dengeyi bozuveriyoruz.
O zaman da, canımızı en çok acıtan, en çok sevdiğimiz olur.
Şu ana kadar bahsettiğimiz sevgiler çeşit çeşit, daha niceleri var…çok konuşabiliriz..
Yalnız öyle bir SEVGİ var ki, onu bilen, onu aklına getiren çok az..onu tanıyan çok az..ve de çok değerli..
Evet, KENDİMİZİ SEVMEK.
Her zamanki gibi dışarıdan gelene o kadar önem veriyoruz ki, içimizde olanı sevmeyi unutuyoruz. Neye ihtiyacımız varsa, hemen dışarı bakıyoruz; başkalarında arıyoruz. Öğrendiğimiz bu. Başkalarından alıp, yine başkalarına vermek. Tüm sevgiyi de dışımızda bulmaya çalıştığımız gibi. Bulamayınca da içimizde olan sevgiyi, yerini bakıyoruz ki almış öfke, nefret, acı….😒😓😲😦
Sevgi neydi.?
“Sevgi bir akış. Bizi birbirimize yakınlaştıran, bizi birbirimizle iletişimde tutan, gözle görünmeyen, kalp ile hissedilen bağlarımız. Kendimize verdiğimiz emek, o dışımızda aradığımız ama aslında hep içimizde olan, özümüze kayıtlı en derin duygu”
Sevgi zaten sensin. Sen sevgisin. İhtiyacın olan tüm güç de aslında sevgiden gelir. Sevgi akışı ile birlikte yaşarsan, şüphesiz ki yaşam yolunda “kolaylıkla akarsın”. Kabuldür sevgi. Sevgiye direnmeden, sevgi ile savaşmadan sevgi olmaktır. SEVGİ, kendini sevmek, sendeki sevgiye inanmak ile başlar.
O zaman işte sevgi zamanı. Sevgi hep var ve hep var olacak. 💙💚💛💜
Sevgi akışını kabul ettim. Bana akmasına, sevgi olmaya niyet ettim.
Sevgi ve saygıyla,