Bana sunulan her şey bana zamanında ulaşır. Görüp yaşamaya niyet ettim.
Bir sabırsızlık, bir sabırsızlık…nereye kadar?
Ama bazen de bir sabır…bir sabır…inanılmaz;
“içim şişti, amma da sabırlıymış” dedirtir insana….
Aslında, sabırlı olmamız gereken yerde sabırsız, sabırsız olmamız gereken yerde de sabırlı oluveriyoruz. ..
Neden acaba?
- Bize göre, mutlaka bir suçlu vardır. O da biz değilizdir elbette…
Bahane çok. Bizim için sorun değil, derhal buluruz bahaneleri… ama, fakat diye başladık mı oooo arkası tükenmez. Öyle çok şey buluruz ki…
Özetle:
- Bize göre, sorun bizde değildir, suçlu dışımızda bir yerlerdedir.
- Istediğimiz olmamıştır.
- Zamanımız kalmamıştır.
- Tahammülsüzlük başlamıştır.
- Birden içimizdeki duygular şaha kalkmış, kızmış, küsmüş, hayal kırıklığına uğramışızdır.
- Ve de artık beklemekten vazgeçmişizdir.
Vazgeçmek neden?
- Çünkü geç kaldık. OLMADI.
- Her şeyi yaptık, uğraştık,
- Olmayınca sabrımız tükendi.
Huysuz, tahammülsüz ve mutsuz olduk.
Sebep?
- Hedefimizi istediğimiz anda tutturamamışızdır da ondan.
Sabır dediğimiz şey aslında: “istediğimizin bizim için en uygun ve en gerekli anda olacağına inanmak”. Sabrın sonu selamet demiş atalarımız.
Hatırlayalım, tohum topraktan çıkmak için önce toprağın altında çatlar ve kök salar. Görmeyiz çatlamasını, kök salmasını. Ve de yok sayarız görmediğimiz her şeyi.
Oysa bizler sabrederken, diğer yandan da görmediğimiz bir SİSTEM işler; hem de bizim için işler.
Evet, herşey zamanında gelir.
Sevgi ile sabretmeyi öğrendiğimizde, bize sunulan herşey de sevgi ile gelir.
Görüp yaşayalım. Kalbimiz sabrı bilir.
Sabır ve saygıyla yaşamaya izin verdiğimiz bir süreçtir SABIR.
Sevgi ve saygıyla,