Bu dünyada insan olarak var olduğumu kabul ettim. Bu varlığımı en yüksek hayrımda yaşama niyet ettim.
TDK ya göre insan, toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı 🌎🌐
Şöyle bir düşünsek; evet ilk bakışta aynen öyle sanki….yoksa yoksa? acaba? gerçekten biz öyle miyiz? 🙆🙋
Evet, toplum ve kültür çerçevesinde yaşadığımız doğru, toplumdan öğrendiğimiz de; evet, o da doğru. Nasıl yaşamamız gerektiğini de bizi büyütenlerden öğreniyoruz.
Düşünme ve konuşma yeteneğimiz de var. Var ama onları nasıl ve ne kadar kullanıyoruz acaba? O da başlı başına ayrı bir konu…
Evreni de bütün olarak kavrayamadığımız çok açık ortada. En iyi bildiğimiz maalesef onu bencilce tüketmek…bildiğimiz bu özetle.
Bir de üstüne üstlük her zamanki gibi sürekli artan bir hızla yaşamaya ve de tüketmeye devam ediyoruz.. hem söylenip hem de yapıyoruz…biz hep çok şey biliyoruz ya..
Sonuç ortada: nerdeyse iki yıl boyunca insanlar evlerine kapanmak zorunda kaldı. Bazı önemli gelişmelere de tanık olundu. Canlıların, her olgunun, doğanın insanlardan özgürleşince, insan eli değmeyince kendini nasıl yenilediğini, bütünlüğünü ne güzel koruyabildiğini gördü… …evet, tüm dengeleri altüst eden insan aklı, her şeyi hoyratça tüketme fırsatı bulamayınca, dünyamız da kendine gelmeye başladı..🌳🐔🐬🌳
Doğa bize adeta göz kırptı. Dünyamızın insan olmadan da sürdürülebilir olduğunu gösterdi.
Asıl önemli olan, bize insanların diğer canlılar olmadan yaşamlarını sürdüremeyeceklerini gösterdi.
Kaç kişi gördü acaba?🙈🙊 Kaç kişi üstüne alındı?
Peki biz bu dünyaya nerden geldik, nereye gidiyoruz???
TDK ne demişti? İnsan, değiştirebiliyor hatta biçimlendirebiliyormuş. Düşünme ve konuşma yeteneği varmış.
Bu durumda “yaptıklarımızı İNSAN olmak için” yaparsak, olması gereken olacaktır.
Diyeceksiniz ki: “Biz insan olmayı zaten diğer insanlardan öğreniyoruz ve onların bilgilerini kullanıyoruz. Peki neden olmuyor? ….”
O bilgiler güncellenmediğinde işe yaramaz ki.. biz bunu atlıyoruz işte.
Düşünme ve konuşma yeteneğimizi birbirimizi tüketmek üzere kullandıkça yaşamı tüketen canlılar haline geliyoruz.
Anlaşmak, uzlaşmak, hoş görmek, sevgiyle bakmak, sevgiyle konuşmak yerine savaşıp duruyoruz.
Duygularımız öfke ile, kin ile, bencillik ile beslendikçe, sürekli savaşan; savaşırken de tüketen canlılar oluyoruz.
Oysa ki, her canlı gibi, bizim de en temel içgüdümüz hayatta kalmak.
Hayatta kalmak ile yaşamak arasındaki ince çizgi bizi diğer canlılardan ayıran en önemli nokta. Diğer canlılar hayatta kalmak için yaşıyorlar.
Biz ise, hayatta olduğumuzun bilinciyle yaşamak üzere İNSAN olarak dünyaya geldik.
Yapmamız gereken ise bize verilen var olma halini kabul etmek. Hep hatırlayalım,
İNSAN olmak için VAR olma halimizi kabul etmemiz gerek. O bizde var, bize verilmiş. Kullanmamız gereken o.
Onu kabul ederek insan olmaya adım atmış oluruz.
Yani kendimizden kaçış yok. İhtiyacımız olan her şey zaten bizde toplanmış. Dışarılarda dönüp dolaşmaya, aramaya gerek yok; gereken her şey bizde.
Başlamak için ihtiyacımız olan da kendimizden başka biri değil.
VAR oluşunu arıyorsan, o tam senin içinde, senin kendinde. Senin görevin o varoluşu yaşamak, İNSAN olarak. Kendimin ve bütünün hayrına niyet ettim.
Sevgi ve saygıyla,