Yaşamdaki bütün güzellikleri sevgiyle kabul ettim. Sevgiyle yaşamaya niyet ettim
HUZUR, ne güzel gelir kulağa.
Duyduğumuzda bile içimizi ısıtır. Belki de en çok istediğimiz duygu da olabilir. İç huzur. Beden huzuru. Kafa huzuru. Ohhh huzur da huzur ♾
Ama, yaşamaya gelince de sürekli bir huzursuzluk… 🤷♀🤷♂
Çok yoruluruz huzursuz oluruz.
Çok kafaya takarız huzursuz oluruz.
Uykumuz kaçar, huzursuz oluruz.
Hasta oluruz, huzursuz oluruz.
Karar veremeyiz, huzursuz oluruz.
Hani huzur? 👀
Aslında, huzursuzluk gidince HUZUR’a kavuşuruz. HUZUR’u öğrendiğimiz yer huzursuzluktur.
HUZURA kavuşunca oohh deriz; bize iyi gelir…
Ama bu güzel duyguya da hemencecik alışırız ve sıradan bir duygu haline gelir; huzur içinde olduğumuzu algılamadan yaşamaya devam ederiz. Genelde varlığının farkında olalım olmayalım, maalesef huzur uzun zaman kalmaz bizimle.
Mutlaka bir şey olur… ve de HUZUR’umuz kaçıverir. 🤦♀🤦♂
Buyrun bakalım, huzur mu huzursuzluktan, huzursuzluk mu huzurdan çıkar?
O belli değil.
Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan misali. 🐣
Peki ne yapalım ki HUZUR’lu olalım? 🤔
Evren, zıtlıkların uyumu ile çalışıyor. Geceden gündüzü, gündüzden geceyi öğreniyoruz aslında. ☀🌙
Öğrenmekle kalmıyoruz, bu zıtlıkları kıyaslamaya başlıyoruz. Zihnimiz devreye giriyor, çalışıyor, yargılıyor… Ve zıtlıkları “olması gereken” ya da “olmaması gereken” gibi değerlendirmeye çalışırken, bizi tam bir karmaşa içine düşürüyor… Karar veremez hale geliyoruz. 🤯
Yaşam bu zıtlıklarla dolu ve de olması gereken doğrular, olmaması gereken yanlışlar olarak yaşamaya başlayınca; eyvahhh!
“Hangisi doğru? Hangisi yanlış?”
Aslında sormalı “Kime göre? Neye göre?”
Örneğin, hastalandık. 🤒 Bize göre hastalanmamamız gerekiyor. Hastalık istenmeyen bir durum. Bu durum genelde bizi huzursuz eder. Oysa, evren bizler için çalışır; sistemi de mükemmel. Hasta olduğumuzda bedenimiz bize ‘artık bana bunu yapma’ sinyali gönderir. Kendini korumak için. Bedenin kendini koruma mekanizması bizi hayatta tutmak için işler. Bizim HUZUR’umuz için.
Ama biz bu sinyali, bu uyarıyı farklı anlamlandırırız. Hani sanki biri bizi huzursuz etmek için bizi cezalandırıyormuş gibi algılarız. Böyle düşünürüz. Bir de üstüne “neden hep benim başıma gelir, neden hep böyle huzursuzluklar yaşamam gerekiyor?” deyip dururuz. Bu düşünceyle HUZUR’ suzluğumuzu daha da büyütüp, iyileşmekle hiç ilgilenmeden, bu hastalık sürecini cezalı çocuklar gibi yaşamayı seçeriz. Her şeyin aslında bizi yaşatmak için olduğu gerçeğinden uzaklaşarak. Tam da tersi, sanki her şeyin bizim için tehdit olduğu algısıyla yaşamaya devam ederiz.
YARGILAMA⚔
Başka çok yaygın bir örnek de “Bazen de kendi kafamız içinde savaşıp dururuz. ⚡
Yaşadığımız olaylardan sonra başlarız düşünmeye: “Ben ona niye cevap vermedim?” “O bana bunu niye yaptı?” Halbuki olay olmuş, yaşanmış, geçmiş, bitmiş; biz hala yaptıklarımızın yapamadıklarımızın muhasebesini yapıp, düşüncelerle savaşıp dururuz. Düşünün bir kere; hangi savaş huzur verir ki? 😣
Huzur nerde?
Her zaman olduğu gibi, yine her şey SEN’de bitiyor. Tam da olması geren yerde, senin içinde, tam merkezinde.
Senin huzurun senden başka kimseye ait değil ki. Bu yüzden de huzuru sana kimse vermeyecek.
Sen kendine vereceksin… 🌸
Kendine huzur vermeye başladığında; kendinle, ruhunla, bedeninle, zihninle, kalbinle bir olduğunu kabul ettiğinde…
Emin ol ki, sen neye inanıyorsan Yaradan, Allah, Tanrı, Evren, her ne ise inandığın, seni eksik, yetersiz yaratmadı. Senin için yeterli olan tüm donanımla bu yaşamda yaşa diye buradasın.
Kabul et. Kabul senden başlayınca kendi kaynağından beslenmek veya beslenmemek senin seçimin. O zaman neyi seçtiğimize özen gösterelim. Kendimizi seçelim. Kendimizi kabul edelim. Veeee yaşamdaki tüm güzellikleri kalbimizle görelim ki huzur olsun. Şükretmeyi bilelim, şükredelim🙏
Huzurla, sevgiyle güzelliklere ve şükürlere niyet ettim.