Bırakmanın ne çok anlamı vardır. Yaşamın içinde sürekli bırakmakla ilgili cümleler kurarız.
Bırakmak bazen özgürlük çağrıştırır. Bir kuşu özgür bırakmak gibi.
Bazen de sevdiğinden ayrılmayı çağrıştırır. Eşini bırakmak…
Kendini bırakmak…yaşamdan kopmak
Tüm bu anlamlar içinde kayboluruz.
Bu anlamlar bizim yükleyip anlamlandırdığımız duygusal bağlarımızdır. Ve bırakırsak eğer, bu duygularla nasıl başa çıkacağımızı bilemediğimizden, sürekli anlam kargaşası yaşarız. Kayboluruz, çünkü sevgi içeren anlamlar yüklediğimiz hiç bir şeyi bırakmak istemeyiz. Bırakmak, sanki acı verir.. İşte bu yüzdendir ki, çoğu zaman, bırakmayı kabul edemeyiz. Bırakmamak için savaşıp dururuz. Zamanı bile tutmaya çalışırız. Aslında bir şeyi tuttuğumuz da yoktur ya. Bunların hepsi bizim iç dünyamızda oluşanlardır. Öyle sımsıkı tutunuruz ki onlara, olmazsa yaşayamayacakmış gibi hissederiz.
Yaşadığımız yerlere tutunuruz.
Insanlara tutunuruz. Yapamadıklarımıza, başaramadıklarımıza tutunuruz.
Tutunup tutunup bir türlü bırakamayız onları.
Aslında her şey yaşandığı AN’da anlam kazanır. Ve biz o anlamları tekrar tekrar yaşamak istedikçe bırakamayız.
Veee geçmiş bizim için kocaman bir küfe oluverir sırtımızda. O küfenin içinde bir sürü anlam, bir sürü yargı, bir sürü ahhhhh, bir sürü vahhhh bir sürü bahane, bir sürü keşke vardir.
Dönüp bakınca elbette ki hepsinin bizim için bir anlamı vardır.
Zaten de, onların hepsinin anlamını veren bizdik. O küfeleri biz oluşturduk. Ve sanki onları bırakmazsak, nasıl devam edeceğimizi bilemezmişiz gibi. Bilmediğimiz için de yapamadık, yapamıyoruz.
O zaman da küfe ağırlaşıyor.
Sen hafifle, onlar geçmişte yaşandı. Hepsi yerli yerinde geçmişte duruyor. Tüm duyguların anlamları da sende.
Yaşadığın her şey senin, SEN olman içindi.
Artık şu an, AN’dasın.
Artık kendin olma zamanı. Geçmiş bitti. Gelecek yaşanmadı. Sen AN’da sın. Ve AN sensin.
Her AN yeni ve yeni de senin.
Sevgi ve saygıyla , 

